0,00 TRY

Sepetinizde ürün yok!

Oğuzhan Murat Öztürk – Kayıtlar

28. Kayıt

Evvelden günlük yazılarımı gün içinde ara ara yazıyordum. Böylelikle daha hacimli ve oturaklı yazılar ortaya çıkıyordu. Şimdi ise yatmadan önce bir şeyler yazıyorum. Bu şekilde kısa ve zorlama yazılar oluşmaya başladı. Yarından itibaren tekrar eski düzene geçeceğim. Öbür şekilde daha keyifli oluyordu. Yarın İskender edisyonunda 100. Sayfaya ulaşmaya ulaşmayı hedefliyorum. Aylarca sürecek gibi görünüyordu oysa. Çok hızlı gidiyorum.

Bugün alışveriş yapmak için sokağa çıkmak zorunda kaldım. Amaçlarımdan birisi 5 adet maske almaktı. Eczane önlerinde kuyrukları görünce almaktan vazgeçtim. Annemin kredi kartını yatırdıktan sonra alışverişe gittim. Bol miktarda yumurta aldım. Anneme sahur yemeklerinde beni çağırmamalarını söyledim. Hasta olmaktan endişe ettikleri için bu sene oruç tutmayacaklar. Benim için kalksınlar istemedim. Sanırım Ramazan boyunca geceleri çalışacağım.

Karantina günlerinin tekdüzeliği üzerine sayfalar dolusu yazılabilir.

Akşam Göktürk ve Hasan’la kısa bir görüntülü sohbet gerçekleştirdik. Binlerce kitap okuduklarını söyledikleri halde hala “de” ve “da” kullanımını öğrenememiş olanlara güldük.

Hasan Binbir Gece Masalları okuyor. Dostum bugüne dek kimse o kitabı bitirememiştir!

Bugün akşam yemeğinde annemlerin televizyonunda hastalığa yakalanmış bir profesör hastalığı atlattığını ama hala çok bitkin olduğunu ifade etti. Bu bana daha önce yaşadığım hastalık sonrası bana da hala gelmekte olan bitkinlik hallerini hatırlattı.

Gün içerisinde özellikle çalışırken ya da okurken üzerime sanki dağ gibi bir ağırlık çöküveriyor. Uyandığımda dinç değil yorgun uyanıyorum.

Babam dün bana Misli Baydoğan’nın kitabını sordu. Arkadaşı önermiş. Okuyacakmış. Güçbela bulup verdim. Annem de bir roman ve asker hatıratını çabucak bitiriverdi.

Günlüklere göz gezdiriyorum. Hoş yazılar çıkabiliyor. Bir de yazıları geç yayınlananlar bana yazıyorlar.

Yarın gün içerisinde günlük yazarsam kitap konuşalım biraz. Şimdilik bu kadarı kâfi.

27. Kayıt

Tam 27 gün olmuş bu günlüğü tutmaya başlayalı dile kolay tam 27 gündür edebi bir kaygı gütmeden o günkü ruh halimi kaleme almaya çalışıyorum.

Bugün verimli bir çalışma günüydü.

Bugün yemekten sonra 3-5 sayfa kitap okuyayım dedim ama bir kitapta en sinirlendiğim şeylerden biriyle karşılaştım ve canım sıkıldı. Yahu arkadaşlar bir metinde bir şeyi özellikle vurgulamak istiyorsanız o kısmı italik yapın yetmezse dipnot atıp açıklama yapın o da yetmez ise kalın fontla yazın ama o kısmı hem kalın fontla yazıp hem altını çizmek ne demektir yahu!

Okura şunu mu demek istiyorsunuz:

“Siz okuduğunuz metnin neresi mühim bunu anlayamazsınız biz sizin yerinize neresi önemliyse onun altını çizeriz.”

Böyle bir garabete hiç gerek yok değerli arkadaşlar, okuyucunun ferasetine güveniniz lütfen.

Aziz mübarek Ramazan geliyor, inşallah rahmetiyle bereketiyle bizi kuşatır. Annem bu Ramazan oruç tutmamak gerektiğini söyledi bağışıklık sistemi için kendince haklı. Ama ben her sene olduğu gibi Ramazan’ı koptuğum dinî hayata tekrar bağlanmak için fırsat olarak görüyorum. Tutmaya devam edeceğim.

Salgın gündemini takip etmeyi çoktan bıraktım. Ve nedense bana ulaşan iyi haberleri değil de kötü haberlere inanmaya meyyal bir hale geldim.

Tadım tuzum keyfim yine yok. Yarın bilgisayar başına çok fazla oturmak istemiyorum.

Yarın aynı zamanda alışveriş yapmalıyım.

Uyku düzeni düzgün olan tek bir tanıdığım kalmadı.

Hayatımız ne kadar değişti böyle.

26. Kayıt

Gün boyunca vücudumda elektrikle dolaştım. Çok gergin tatsız tuzsuz bir gün. Telefonu neredeyse bütün gün uçak moduna aldım. Çünkü üzücü meselelerin ısıtılıp ısıtılıp temcit pilavı gibi önüme sürülmesini istemiyordum. Buna rağmen üzücü gündem beni yakaladı kolları arasında sıkıp gücümü tüketiverdi.

Bu gece iki günlük yasak sona erdi. Bu iki gün yasak varmış gibi geçmedi. Bu evde kalmaya iyiden iyiye alıştığımız manasına geliyor.

Yarın iyi bir çalışma günü planlıyorum. Beni sıkıntıdan çalışmak kurtaracak.

Hasan bana kitap hediye edecekmiş. Bu çok hoş bir jest Nurdan Gürbilek’in yeni kitabı çıkıyor. Emre Coşan da sağ olsun bir kitap hediyesi de ondan.

Yüzümüzü yine kitaplar güldürüyor.

Bir adamın kitabı ne kadar çoksa yalnızlığı da o kadar çoktur.

Köbok hasta gibi boğazında hırıltılı bir ses var. Bu yazıyı okuyup bunun ne olduğunu bilen bana yardımcı olsun.

Erken gelmiş bir gece bu gece. Bir an evvel bitmeli… İyi geceler…

25. Kayıt

Gergin ve huzursuz bir gece. İki arada ve pek çok derelerde kaldığımız ve boğulduğumuz bir gece. Bugün kafamda iki ayrı çalışmada bir hayli yol almak, bir film seyretmek ve kitap okumak vardı. İki çalışmadan birinde bir hayli denemeyecek kadar yol alabildim. Ne tek sayfa kitap okuyabildim ne bir film izleyebildim. Zamanın ve mekânın insanı nasıl köleleştirebileceğin deneyine kobay olarak kullanılıyor gibiyiz.

Bugün için anlatılabilecek yüzde tebessüm oluşturabilecek tek bir ayrıntı mevcut değil. Kimsenin psikolojisi iyi değil. Bu karantina süreci biraz daha uzarsa çok saçma bir şekilde “hastalıksa hastalık ölümse ölüm ne olacaksa olsun” diyerek millet sokaklara doluşabilir.

Sevdiğim kıymet verdiğim insanların ağzında bize umut verecek cümleler arıyorum. Bulabilmek olası değil.

Israrla ve kararlılıkla tuttuğum bu günlüğe yazdıklarım bile gün gelip bana yabancılaşacaklar muhtemelen.

Aklıma üniversiteyi uzattığım o sene geliyor… Moralimin bozuk olduğunu gören bir ağabeyim yanıma yanaşarak “Karadeniz’de gemilerin mi battı” şeklinde bir soru sorduğunda okulu uzatmış olmamın üzüntüsünden bahsetmem üzerine “E bilmiyor muydun? Ben seni gördüğüm ilk andan beri uzatacağını biliyordum” demesi bundan daha da ilginç olarak Saltuk’un “10 sene sonra g..tünüzle güleceğiniz şeylere bu kadar kederlenmeyin demesi hatırıma düştü. Okulu uzatmanın bunalımıyla sürekli uyuyor ve uyandığımızda da manasız bir şekilde sürekli eşli pişti oynuyorduk.

Evet Saltuk’un dediği gibi o dönemki buhranımıza sonradan gülebildik bu dönemkine de gülebilecek miyiz acaba?

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz