0,00 TRY

Sepetinizde ürün yok!

Mustafa Ulusoy – Kayıtlar

24. Kayıt

Kimisine baldan lezizim amma kimine zehirden acılığım var!

Agâhî

Gece sanatla uğraşmak için en uygun zaman olmuş hep. Büyük, yaratıcı ve üretken sanatçıların hayatlarına baktığımda, genel olarak, hep bu ayrım gözüme çarpmıştır. Geceler boyu uykusuz kalmak, sigara hatta alkol ve daha da ötesi… Sabahın ilk ışıklarıyla ancak gelen uyku, göz altı morlukları, sürekli bunalım belirtileri, çevreye uyumsuzluk, uykusuzluktan kaynaklı sosyal ve bireysel sorunlar, sanrılar, kendi kendine konuşmalar, kalabalığın içinde tiyatrocu gibi davranmalar vs…

Ama bütün bu sürecin sonunda ortaya çıkan sonuç, genelde, şahane bir sanat eseri oluyor. Bilim için ise aşağı yukarı tersi bir süreç işliyor. Düzenli uyku, düzenli yemek, düzenli ve düzeyli sosyal arkadaşlıklar, en geç yatmadan önce okunan kitaplar, düzenli yaşam için yapılan planlar vs…

Bu elbette bir tesadüf değil. Dünyada bilim ve sanatı buluşturabilen insanlar şahane ve unutulmaz işler yapabiliyor. Bilim ve sanatın buluşması farklı kişiler aracılığıyla pekala olabilir ama tek bir beyinde mekan bulabilirse o zaman ortaya daha etkileyici işler çıkmakta diye düşünmekteyim.

Benim sorunum ise bilim insanı gibi yaşayıp büyük bir sanatçı gibi eser vermek isteyişim olabilir. E tabi bir de büyük sanatçı gibi yaşayıp bilim insanı gibi sonuç almak isteyenler var. Allah onlara da bana da yardım etsin.

***

Okumaya başladığım kitabın tercümesini pek beğenmedim, özensiz bir çeviriymiş gibi geldi bana. Altyazılı veya dublajlı filmlerde ve dizilerde de benzer pek çok sorun var. Metni çeviren kişi Türkçe mantıkla nasıl düşünemiyor, bir türlü, anlayamıyorum ben.

Sevgili senaryo çevirmenleri ve seslendirme sanatçıları, sizlere sesleniyorum! En azından İngilizce “I’m sorry!” ifadesini “Üzgünüm! Çok üzgünüm!” diye çevirmeyin. O söz yerine göre “Özür dilerim!” de olabilir “Başın sağ olsun!” da olabilir. Çoluk çocuk sizi izliyor; çocukların Türkçe düşünmelerini engellemeyin.

***

24.Kayıt ve “24” Erzincan’ın plakası ve Erzincan, düzenli mimarisi ve güzelliğiyle, benim en beğendiğim şehir. Erzincan deyince aklıma Üzümlü’de yediğimiz kirazlar ve Kemah kalesi geliyor.

***

Günlükte yeni bir bölüm olarak yukarıdakine benzer bir şey yapabilirim.

  1. Kayıt ve “01”. Adana, hiç gitmediğim fakat hakkında pek çok şey bildiğim bir şehir. Adana deyince aklıma ilk gelen şey ise Çukurova.
  2. Kayıt ve “02”. Adıyaman, yine hiç gitmediğim bir şehir ve bu şehir hakkında da bilgim çok fena değil. Adıyaman deyince aklıma ilk gelen şey ise tütün.
  3. Kayıt ve “03”. Afyon, hep uğramadan, içinden geçip gittiğimiz şehir. Afyon deyince aklıma kaymak geliyor.

23. Kayıt

Hilebaz demişler azizim amma ne hilem var ne hileciğim var!

                                                                                                                             Agâhî

Dil konusu oldum olası hep yormuştur beni. Hele de Türkçenin Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca, Latince olmasa bir boka yaramayacağını iddia eden, hatta Türkçenin götü boklu bir bebekken Arapça ve Farsçanın saçlı sakallı adamlar olduğunu övgüyle söyleyen, Arapçanın ve Farsçanın bok gibi bir dil olan Türkçeyi güzelleştirdiğini hatta daha da ileri giderek Arapça olmasaydı Türkçe olamazdı diyen insanlar ve hatta deve dişi gibi Türk milliyetçileri gördüm.

“Türkçeyle bilim olur mu, felsefe olur mu?” diyenler bütün şu yukarıda saydığım tiplerin yanında yunmuş arınmış kalıyorlar. Peki sorun ne? Neden Yesili Ahmet’i, Kaşgarlı Mahmut’u Karabalsagunlu Yusuf’u mezarlarında türlü azaplarla boğuyorlar Türkçeyi beğenmeyen arkadaşlar?

Hiçbir konuda bu kadar keskin değilim belki ama şu kadarını söyleyeyim; Türkçeyi yetersiz bir dil olarak görüyorsanız başka bir dil öğrenip o dilde konuşun. Diyelim ki öğrenemiyorsunuz o zaman çocuklarınıza Türkçe öğretmeyin. Çok hayran olduğunuz kendine yeten dillerden olan Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca, Rusça, İngilizce dillerinden bir tanesini öğretin. Türkçeye ilişmeyin.

Türkçenin yetersiz görülmesi bazı Türklerin aşağılık kompleksinden başka bir şey değildir. Zamanında da Çince Türkçeden üstün tutulmuştu. Arapça ve Farsça şimdi de yüzyıl önce Fransızca şimdi de İngilizce…

Kim demiş bilmiyorum ama doğru demiş: “Türk demek Türkçe demektir!” Biz de Türkçeye, Türk kültürüne, Türk tarihine, Türk vatanına ve Türk milletine hizmet edebildiğimiz ölçüde Türk’üz.

***

Arapçayı, Farsçayı göklere çıkaranlara karşı biz Türk kullarına yardım eyle ulu Tanrı’m…

***

Konuşurken daha sakin olduğumu söylemeliyim; yazarken kendimi tüketecek gibi oluyorum bazen.

22. Kayıt

Sen yetimsin ben yetim; gel, birlikte ağlayalım!

Karaim Türküsü

Sosyal medyada çok keskinleşiyoruz vesselam. Evet, sosyal medyada çok keskinleşiyoruz, hiç ortamız olmuyor. Ya tamamen bir sevgi pıtırcığı oluyoruz veyahut tamamen kaplan kesiliyoruz. Bunun sebebini anlayabiliyorum galiba. Bizi tanıyacak insanların üzerinde bir yönümüzle etki bırakmak istiyoruz. Keskin zeka, entelektüellik, ideolojiye adanmışlık, hazır cevaplık, saflık, temizlik, hoşgörülülük, yiğitlik, yurtseverlik, milliyetçilik, sosyalistlik… Bir de bu özelliklerimizi diğerleriyle yarıştırmaya başladık mı, artık akıl almadık cümleler yazıp, fotoğraflar, videolar çekmeye başlıyoruz.

Bilimsel olarak bütün bunların açıklaması var tabi. Özellikle muhatapların yüzlerini, el yüz hareketlerini görmeyişimiz, duygularını anlayamayışımız bizi bilgisayar veya telefon başında adeta cesaret ve cüret abidesine çeviriyor.

Temsilen X önemli (bakan, milletvekili, herhangi bir parti genel başkanı, herhangi bir yazar vs) kişisine söven tivit sahibi zat önemli kişiyle gerçek hayatta karşı karşıya geldiğinde aynı tepkiyi yine de gösterebilecek midir? Kişinin yüzüne edemeyeceğimiz küfrü veya hakareti nasıl yazabiliyoruz tivitlerimizde?

Ayrıca günlük hayatta yan yana gelse çok iyi anlaşabilecek, arkadaş olabilecek onlarca kişi sosyal medya üzerinden kavga ediyor.

***

Bugün biraz yazı-çizi işleriyle ilgilendim hatta haziran aynının yazısına bir başlangıç bile yaptım.

***

Yutup’ta birkaç tane kanal var. Bu kanallar üzerinden çeşitli videolar vs paylaşılıyor. Erkan Göksu Ağabey’im ve Ali Akar hocalarımın da birer kanalı varmış. Kendilerine has üsluplarıyla alan bilgilerini anlatıyorlar, öğretiyorlar.

21. Kayıt

“Duygularım bir ırmağın akağına sığmaz. Kuşlar döner gelir, şarkımızı söyler; o bahar geri gelmez…”

Kazak Şarkısı

Günlükleri tutmaya başlamamızın 3. haftası bugün, karantina günlerinin ise, şahsım ve ailem adına, 4. haftası. Ben de 21. kaydımı tutarak -günlük tutma konusunda- tek rakibim olan Oğuzhan Abi’yle rekabetimi devam ettiriyorum. Dün gece rekabette gayrimeşru yollarla da rakibimin aklını başından alma girişimlerim oldu, itiraf ediyorum. Kendisine Trabzonspor forması giydiğim fotoğraflarımdan gönderdim. Önce bi’ kendini salıvermişse de daha sonra bana “Sen Trabzonspor’u sattın!” dedi. Ben de bu ithamına karşılık “Sen Şenol Güneş’i savundun!” dedim. Ben öyle deyince işler çirkinleşecek gibi oldu ama Oğuzhan Abi’ye bana hiçbi’ şey yapamayacağını, eğer bana dokunursa beyninde Dev-Trabzon-Genç’in nasıl patlayacağını hatırlattım. Oğuzhan Abi altta kalmaya niyetli değildi ve bana “GS’li olmuşsun sen GS’li” diye son kez çıkıştı. Ben de Oğuzhan Abi’me gereken cevabı verdim tabii “GS’yi savunacağız, UEFA Kupasını savunacağız,” dedim. Böylece aramızdaki “günlük” rekabetini farklı bir boyuta taşımış olduk.

***

Yaklaşık bir aylık süreçte çok şükür ailemizde herhangi bir hastalık belirtisi ortaya çıkmadı ama mecbur kalıp da dışarıya her çıktığımızda yeniden bir 14 gün saymamız gerekiyor. Bu da takdir edersiniz ki evhamın kolay kolay bizi terk etmeyeceğini bize gösteriyor.

***

Geçen akşam Ahmet Turan Tiryaki Beyefendi “yörelerimiz sanatçılarımız” tadında kısa bir program yaptı. Kendisinin folklorik bilgisine ve müzik kültürüne hayranlığımı fırsat bulduğum her ortamda ifade etmişimdir. Bildiklerimizi öğretmesi, eksiklerimizi gidermesi, göremediklerimizi fark ettirmesi ve daha da ötesi vizyon kazandırması bizim için bulunmaz nimet.

Tam da bu minvalde Ankara’ya hemen her gidişimizde AyarZıs Dergi’de toplanıp Ragıp Abi’nin saye-i devletlerinde, Rahmet Safa’nın ve Raşit Yılmaz’ın sazı eşliğinde türlü meşkin içinde olmayı ve edebiyat, tarih, sanat, kültür konuşmayı özledim. Yeniden o günlere kavuşmak için yaşama umudumuzu devam ettirmemiz gerekiyor.

***

Daha da liste yapmam derken bugün de aklıma sevdiğim Rusça şarkılar geldi. Eğer Rus emperyalizminin bir oyunu gibi algılanmayacaksa sevdiğim Rusça şarkıları sizlerle paylaşmak isterim. Şarkı adlarını buradan kopyalayıp Yutup’ta aratabilirsiniz.

– Максим (Maksim) / Знаешь ли ты? / Мой Рай / Ветром Стать / Лучшая Ночь / Отпускаю / Нежность
– Дима Билан (Dima Bilan) / Ты Должна Рядом Быть / Я Тебя Помню / Это Была Любовь
– Юлия Савичева (Yuliya Saviçeva) / Как Твои Дела / Если в Сердце Живет Любовь
– Город 312 (Gorod 312) / Останусь
– Звери (Zveri) / Для Тебя / До Скорой Встречи / Просто Такая Сильная Любовь
– Би-2 (Bi-2) / Варвара
– Тина Король (Tina Korol) / Ноченька
– Arash – Temptation (Rus) / Восточные Сказки
– Дильназ Ахмадиева(Dilnaz Ahmadiyeva) – Золотой

spot_img

3 YORUMLAR

  1. Mustafa kardeşim, 41.kayıtta bahsi geçen “Cinayet Süsü” filmini bir kaç gün önce ben de izledim. Genel olarak beğendim ama eğer eleştiri yazsa idim senin takıldığın yerlerin aynısını dile getirirdim.

    Kayıtların 81’i bulur mu, ne dersin?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz