0,00 TRY

Sepetinizde ürün yok!

Türkiye Türklerindir Noktürn’ü

Heştegli bir târih dergisini okurken sızmışım; bu vaziyette, doğruların altında sinsice uç veren birtakım hesapları yakalayan yorgun kafam bana yapacağını yaptı ve tuhaf bir rüyâ gördüm. Mâlûm; biz, sosyal medyanın milliyetperver Türk yazıcıları içinde Osmanlıcılığımızla (Ama “yeni”si değil, eskisi) temâyüz etmiş olduğumuzdan olacak, evvelâ Şikârî’nin sesi kulaklarımda çınladı: “Osman, Keyhüsrev bin Keykûbad Alaüddin’in çobanbaşısı idi. İnönü’nde ne kadar koyun ve sığır, at ve devesi ve katırı var ise Osman gözlerdi, kâfir almazdı. Karamanoğlu Mehmed Beg Alaüddin’i kaçurub cümle mülkini aldığu vaktin, Osman gelüb doğruluk gösterdi. Âna ‘ivaz Mehmed Beg tabl âlem kılıç verüb beg eyledi” (…) “Osman bir gedâ iken şâh eyledi. Aslı cinsi yok bir yörük oğlu iken beg oldu. Begzâdeleri beğenmez oldu.”diye mutantan bir söyleyişle söyleyip geçti gitti. Bu veya benzeri istihfafkârâne serzenişlerin rüyâma kadar inmesi, ecdâdın birkısmını acaba bîzar mı ettik kaygısıyla uyanmamı sağlayacak yerde, beni derin uykumda daha da derinlere yolladı. Texier’de gravürünü gördüğüm, Pazar Kapısı rölyefindeki Selçuklu meleği beni tutup Diyarbekir’e uçurdu. Orada, Yedi Kardeş Burcu’nun gövdesinden kanatlanıp düşmanı kahreden basilisklerin uğultusu sardı her yanımı. Sarsılarak Üç Kümbetler’in gölgesine düştüm ve hiç durmadan bir ürkütücü zaman anaforundan geçip Oluz Höyük’teki Müslüman Oğuz kızının temiz ölüsünün göğsüne iliştirilen tunç fibulanın çengeline takılıp kaldım. Bu son durakta aklıma düşen tek tük imgeler ise, bu topraklardaki en eski ölümüzü tavâif-i mülûkun revnaklı târihine ve biz sonraki torunlarına bağlayacak, Bleda Yaman’ın veya Gökberk Manga’nın mutlaka yazacağı muhayyel şiirinden kelimeler oldu.

Sözde bağımsız târih dergilerinin ve anlı şanlı hümanistlerimizin, Roma Kayzeri pozundaki Artuk beylerinden, Ermeni lejantlı Müslüman sikkelerinden, gayrıtürk taş ustalarının sanatından yâhut İsa Beğ Camiî’nin “mis gibi şarap” kokan Dionisyak havasından harman yaparak kurguladıkları Anadolu senkretizminin muğlak ve bulanık vasatında boğdukları Türkleri gördüm. Şeddâdîler’in, Mervânîler’in, kale halklarının, dağlara tüneyenlerin silik mevcûdiyetinden ortaklar yaratmaya çalıştıkları Türkleri… Tyroslu Guillame, XII. asırda, “Bu Türkmenler, hiçbir toplulukla, bu yörelerin Müslüman sâkinleri veya eli silâh tutan kişileriyle asla karışmazlar”yazmasına rağmen çokkültürlülük senaryolarına katılıp karıştırılan ve asıl yaratıcı cevheri o katkılarda aranan Türkleri… Daha neler gördüm: Anadolu’nun asırlık arastalarının sokaklarında her dilin üzerinde yükselen Türkçe’yi duymamla birlikte, Gök Medrese’nin mukarnas kavsaralarının çatlayıp kan sızdırdığını da, sasımış antik ölülerin lâşeleri üzerinde kümbetlerin zîr-i zemîninden yükselen ecdat ruhlarının, Dânişmend Gâzi’nin, Çaka Bey’in, Belek bin Behrâm’ın, ıztırâr ve ıstırapla hükümfermâ oldukları topraklara baktıklarını da gördüm.On asırlık târih kitaplarında, “Erran beldelerinin ovalarını, dağlarını, tepelerini ve kalelerini doldur”duğu kaydedilen, akın akın, uğul uğul, dünyânın her tarafından “randevu vermiş gibi” Anadolu’ya doluşan Türkleri, bu coğrafyayı Türkiye yapan muazzam muhacereti de gördüm, kayıp Risâle-i Melikşâhî’nin yol yol akan mürekkeplerinin, kement vurduğumuz nehirlere döndüğünü de…Şebinkarahisarlı Abdî Efendi’nin, “Mahrûm-ı inâyat-ı ilâhî o kişidir/Metrûk ola indinde hukuk-ı asabiyyet”diyerek ilâhî inâyetlerden mahrum kılınacağını söylediği, soyunun hukukunu gözetmeyen kişilerden olmadıkları için sancılı rüyâlarla kıvranan yüzbinlerce arkadaş, ülküdaş da gördüm, ümitle doldum. Buna rağmen memleketin adından, sâhibinden, târihinden bir kakofoni çıkarmaya hevesli dinsizlerin; adımızı ve bu toprağın nâmusunu savunduğumuz için bizi Tekâsür sûresiyle ilzâm etmeye kalkan dinlilerin tahaddüs eden düşmanlığından şakaklarım zonkladı, bütün görüntüler karardı ve Bezm u Rezm’in, “Düşmanlarımı denedim, hiçbir düşman bana öfkemden daha düşman görünmedi” nasihatiyle kendimi teskîn edene kadar da aydınlanmadı.

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz