0,00 TRY

Sepetinizde ürün yok!

Suat Yahut Delinin Zoru

Aklı mı Suat’ı terk etmişti, yoksa Suat mı aklını? Daha yalın bir anlatımla Suat bir deli miydi, yoksa veli mi? Meçhûl. Suat’ın pejmürdeliğinde bir gizin, bir sırrın yaşadığına inananların bile onu nesnesi yapabildikleri en yüksek, en anlamlı soru buydu. Suat’a dâir bir dikkat geliştirmeye başladığım zamanlarda her nasılsa edindiğim “dinî kitaplar okuduktan sonra böyle olduğu” bilgisi, daha doğrusu rivâyeti, bu soru muvâcehesinde ikinci ihtimâli, en azından benim nazarımda kuvvetlendiriyor. Ancak cevap aradığımız sorunun bir tuzak taşıdığını gözden kaçırmamamız lâzım. Üçüncü bir ihtimâli dışlayan soru aslında Suat ve akıl arasında mutlak bir ayrılığı dayatıyor ve Suat’ta var olduğu vehmedilen sırrın, Suat’ın hayatı yoluyla teklif ettiği şeyin üstünü örtüyor. Sürüye katılmayanları, herkesleşmeyenleri, herkes gibi olmayı reddedenleri marjinalleştirerek çemberin dışında yalnızlığa mahkûm etmek konusunda basit fakat etkili yöntemler kullanan kitle toplumu; Suat’ın aklıyla ilişkisi, aklını kullanma biçimi, kendine mahsus akıl yürütme tarzı, kendi dilimize yorumlamaksızın tercüme etmekte zorlanacağımız naif mantığı sırf bizimkine benzemiyor diye onu deli ilân ederek vicdan azabını bastırmakta zorlanmayacaktır. Dolayısıyla akıl ve Suat arasında sorumuzun daha başlangıçta kurduğu ilişki bizi iki ihtimâlden birine mahkûm etmemeli. İhtimâl ne olursa olsun, Suat’ın aklını kullanmadığı gibi bir sonuca yürümek konusunda aceleci olmamalıyız. Deli de olsa, veli de olsa Suat’ın söz ve fillerinde kamunun hilâfına bir başka dünyanın, başka türlü bir hayatın gayet rasyonel imkânlarını bulmamı Suat’ı alımlama tarzımdaki nikbînlikten kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Ancak o zaten tam da bu sebepten, modern-postmodern hayatlarımızı rahatsız eden imkânlarından ötürü tedavi edilmesi, ıslâh edilmesi, zapturapt altına alınması gereken bir deli olarak yaftalanmıştır. Lütfen serbest çağrışım tekniğinin yardımına başvurarak Suat’ı biraz anlatmama müsâade ediniz.

Çok yönlü bir “deli” olarak Suat’ı anlatmaya nereden başlamalı yahut bu “muhteşem deliyi” bir yazıya sığdırabilmek için muhtelif yönlerinden hangilerini seçip, hangilerini dışarıda bırakmalı? Ben maksadıma ulaşmak için en kestirme yolu tercih edecek ve Suat’ın en aykırı, en idealist, en devrimci eylemlerinin gerçekleşme zemini olan ticâretinden bahsedeceğim. Evet, doğru duydunuz, Suat bir burjuvadır, bir kent soyludur, bir ticâret adamıdır hatta bir bakış açısına göre kompradordur. Ancak tarak, çakmak, cep aynası, el feneri gibi küçük emtiadan ibâret ticâreti, daha çok satış, daha çok kâr, daha fazla sermaye birikimi gibi hırsların motive ettiği bir vahşi kapitalizm asla değildir, doyumluktur, geçimliktir, gelenekseldir, bu sebepten tımârhâneliktir. Suat’ın daha fazla ürün satmak için geliştirdiği sofistike pazarlama stratejileri yoktur. Günlük ihtiyâç karşılandıktan sonra tezgâh kapanır. Yarına Allah kerîmdir.

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]
spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz