“Bulamaçlarda yaşarız.”
Behçet Necatigil
ÜNİVERSİTE. İki apaçık gerçek – ilki küresel (evrensel), ikincisi ise ulusal (yerel): (i) Gerçek, güçlü (üretken) bir üniversitenin yeri, (ana)yurdu değildir Taşra – tersine, dış (yabancı) sahasıdır. (ii) Türkiye’nin Taşrasında, üniversiteler, var olan (kurulu) siyasal iktidarın akademik uzantıları, şubeleri, aygıtları, (sınır)karakollarıdır, çoğunlukla – hâl böyleyken, akademisyenler de: düşünce suçlarının, düşünsel başkaldırıların önüne geçmekle görevli kolluk kuvvetleri. Bir söz vardı, yanılmıyorsam, Tanpınar’ın bir sözü: “Üniversitenin bir tek politikası olabilir: o da hürriyet politikası.” Belli ki bizde ‘hürriyet’in yerini, ‘(ideolojik)güvenlik’ almış.
Düşünüyorum da: Tanıdığım hocaların birçoğu, tırnağı olamazlar Bülent Ağbi’nin.
İŞ. İslâmcıların tatlı düşleri, benim karabasanlarımdır, genellikle. Geçenlerde, sosyoloji dersimde, şu sözü söyledi ‘dinci nesil’ öğrencilerden biri, çalımlı çalımlı: “Kur’an’ı okuyan bir Müslümanın, başka bir kitap okumaya ihtiyacı yoktur, bence.” İstemli körlük. Bu türden sözler, öğrenciler tek tük değiller artık, günbegün çoğalıyorlar çevremde. Dincilerin yaratmayı istediği, düşlerini süsleyen o ‘kopkoyu tekçi kuşak’ doğmuş, büyümüş, ‘üniversiteli’ olmuş, oluyorlar – anlaşılan. İşimden, iş ortamımdan soğuyacağım aklıma gelmezdi hiç: Kâbusumdu, gerçekleşti.