0,00 TRY

Sepetinizde ürün yok!

Toprak Kale

İşte yine daralmaya başlamıştı zamanın koridoru. Hayatının en büyük keşiflerinden birisiydi sanki zamanı hissetmek. Kimi gün zamanın koridoru daralıyordu ve onun sığabileceğinden daha dar, pürüzlü bir yüzeyle değdiği yeri acıtıyordu. Koridorun daralan kısımlarına girince aceleyle oradan çıkmak için uğraşıyor, dikkatsiz tavırları yüzünden elinde, yüzünde, gönlünde, ruhunda çiziklerle bir an evvel dar kısmı geçmeye uğraşıyordu.

Bir de ne vakit zaman daralsa, daha pürüzlerinin ilk değdiği anda bir ses duyuyordu: “Ruhunu çıkar, daha rahat geçersin!” Bu sesi duydukça daha fazla çıldırıyordu. Tüm gücüyle sarılıyordu ruhuna, zamanın koridoru daha da daralıyor, pürüzler çoğalıyor, sivri dikenli teller âdeta ciğerlerini çiziyordu. Ses giderek artıyor, yankılanıyor, şuuruna zarar verecek şekilde koridorda geziniyordu: “Ruhunu çıkar, daha rahat geçersin!”

Şehrin ana caddesinden ilk ara sokağa saptı. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Kavurucu ayaz Yusuf’un yüzünü acıtıyor, “dön, git evine” der gibi geri geri itekliyordu. Yusuf, Toprak Kale’ye doğru yöneldi. Ufak yokuşun başına geldiği zaman durup soluklandı, sonra hızlı hızlı çıktı yokuştan. İşte kendini hür hissettiği tek yerdeydi. Kale’nin içinde Kayseri yoluna bakan uca gitti. Yağmur gittikçe daha sert yağıyordu. Dilinde yine o türkü vardı:

“Çıkarım bakarım kale başına
Mümin Müslümanlar gider işine
Bir ben mi düşmüşüm can telâşına
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Yıkılın kaleler dosta gidelim.”

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz