Yazılar
TEHLİKELİ SAATLER
Vakit gece, daha bir mânâlı nağmeler.
Yıldızlar daha bir parlak,
içimizde büyüyen vâveylâ daha bir gür.
Geceleri kopan fırtına kim bilir
kaç umudu süpürür.
Vakit gece, dem uzun; fakat
her bahara duyulan hasret
biraz mahzun, biraz içli, biraz sakat...
Bu saatler tehlikeli saatler
Mahbube, sen uyu.
Unutulan “Büyük Devrin” Romanı: BERZEM
“Berzem”, Selçuklu İmparatorluğu’nu anlatan bir tarihî roman ve Erkan Göksu da âdeta bu kitabı yazmak için doğmuş bir insan. Kitabı okuyup bitirdikten sonra, yazarın öz geçmişinin bulunduğu sayfaya döndüm ve Erkan Bey’in hayatını, yaptığı çalışmaları okuyunca kafamda kalan soru işaretleri de birer birer cevaplandı. Sıkmadan, tıkır tıkır ilerleyen bir kurgusu bulunan bu romanda, bir süre sonra, sizi sürekli meşgul eden bir soru beliriyor kafanızda: “Bir tarihî roman, nasıl bu kadar canlı olabiliyor?”
Döngü
Bergman’ın şu bahsettiğin filmini izleyelim mi, hani şu şövalyeyle Azrail’in şövalyenin canı üzerine satranç oynadığı, biraz kafamız dağılır?
Bergman mı? Sen Bergman sevmezsin ki. Hem Bergman filmlerini -‘Yedinci Mühür’ de dâhil olmak üzere- bizim kafalarımız ‘dağılsın’ diye değil, aksine bütün olarak kalsın ve inançtan ölüme, ahlâktan yalnızlığa tüm insanoğlunun ezelî ve ebedî çıkmaz sokakları üzerine düşünelim diye çekmiştir. Ayrıca sayısız iletişim kanalına sahip olsak da yüz yüze konuşmaktan daha iyisini hâlâ bulamadığımız şu günlerde beni o kanalların en nesli tükenmişlerinden olan ‘kısa mesaj’la terk edip gitmenin ardından nasıl bu geri dönüşü açıklama gereği duymayıp bu kez birlikte dağılmaktan bahsedebiliyorsun?
Kafka’nın “Melezleme”si: Basit Bir Benzeşim Kurma Denemesi
Kafka’nın hayvan öykülerini okurken de durum değişmedi. “Melezleme” adlı, tuhaf bir öyküye takılıp kaldı aklım. Okuyanlar bilir, kısacık, tanıtım filmi tadında bir öykü; sıkıştırılmış endişesanki.Atıştırmalık, hayvansal gıda. Soğuk meze.Daha başlarken bitiyor. Biterken tedirgin ediyor. Ama çığlığıyla değil, sakinliğiyle, soğukkanlılığıyla. Metni bir “ayna” gibi karşıma aldım. Bıkmaksızın, defalarca okudum. Kanserimi, Kafka’nın kırma hayvanıyla adamakıllı bezeyinceye dek…
Perilerin Dili: Müzik -Sultanîyegâh Sirto, Rodrigo’nun Gitar Konçertosu Ve Katyuşa-
Yukarıdaki roman gibi yazı başlığını okuyup asıl yazıya geçebilen sevgili okur; tahmin ediyorum şöyle demektesin içinden şu anda:
“Be kardeşim! Tamam anladık, dergi Ayarsız… Yazarları hepten ayarsız da… Dede Efendi’nin sultanîyegâhı ile Rodrigo’nun gitar konçertosu, hatta ve hatta Rus halk şarkısı Katyuşa’nın ne alâkası var?”
Sır, üst başlıkta gizli, sürmanşette yâni gazeteci diliyle. E o zaman müsaadenizle anlatayım…