Nazım, niyâzım,
Âh u zârım, âvâzım,
Bir zamanlar duyduğum soylu korkuların büyük oranda buharlaştığı, o korkulardan kalan izlerin de bir sızı gibi tortulaştığı şu sıcak yaz gününde, Cemal Süreya’nın çok sevdiğim dizeleri düşüyor aklıma:
“Parkta salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni
Biraz heyecan, biraz da salıncağı ‘başkası kapacak’ korkusu işte.”
Cemil Meriç, “kahramanlık, hatada ısrar etmemektir” diyordu. O yüzden korkmuyorum artık; ama dudaklarımda acı bir tebessüm, korkunun kaynağı ve nidüğü üzerine kafa yormadan da edemiyorum.
***
Korku, temelde çok insanî bir duygudur. Zirâ sâdece ilkel benliğimiz değil, gelişmiş serebral korteksimiz de bildikleri, öğrendikleri, tecrübe ettikleri ve karmaşık muhakemeleriyle korkuları beslemektedir.
Biz insanlar çoğu kez korktuğumuz şeyler üzerine düşünmemeyi yeğleriz. Oysa bir şeyden korkuyorsak onun mutlaka bir temeli vardır. Bir yaşanmışlığa, bir müşâhedeye, bir tecrübeye dayanıyordur herhangi bir korku. Ama zihin zamanla kaynak olayı, muhtemelen can sıkıcı olan bu temel sebebi örter, üzerini kalın bir sis tabakasıyla kaplar. Zihnimizin ruhun acı çekmesini önlemek için bulduğu sihirli bir formüldür bu. Ve biz bir şeyden korktuğumuzu söylediğimiz zaman, çok nâdiren yoğun bir sis bulutunun altında saklanan kaynak olay aklımıza gelir, sâdece korktuğumuzu söyleriz.
[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]