Aslında mevzu çok açık: Sanat iki boyutludur; bir boyutuyla yapıcı, genişletici, sağaltıcı, tekâmül ettirici, eğlendirici ve birtakım değerleri muhafaza yoluyla yüceltici yâni kutsallaştırıcıdır. Kanonik bakış açısıyla kendimize özgü kıymetleri dilediğimizce mukaddesata dâhil edebilme imkânımız vardır. Sanatın diğer boyutu ise açıktan açığa yıkıcıdır. Çünkü sanatın özündeki unsurlardan biri devrimciliktir. Ama aynı zamanda sanatın bağnazlaştırıcı gücü de vardır. İşte bu hem bağnazlaştırıcı hem de devrimci taraflarıyla birlikte sanat yıkıcıdır. Salt isim benzerliklerinden ötürü iki örneği yan yana vereceğim: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı romanı millî değerlerimizin karnavalı gibidir fakat bu roman bir yönüyle (huzursuzluk yönüyle) yıkıcılık vasfı da taşımaktadır. Oysaki Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı adlı romanı bütünüyle ideolojiye yaslanan ve hiçbir genişleticiliğe yer vermeyen yıkıcı bir romandır. Tanpınar’ın romanındaki yıkıcılık estetik iken Şenler’in romanındaki yıkıcılık politiktir.
Sanatın yıkıcılığı kapsamında gerileme de söz konusudur. Psikanaliz kuramları uyarınca sanat; arkaik, çocuksu, bilinçdışına yönelik gerilemedir. Sanat eseri bugünü tasvir ederken ve hatta yarına dair öngörülerde bulunurken doğası gereği geçmişin birikimine yaslanır. Ne var ki geçmişin birikimine yaslanmadaki müspet tavır ile bugünümüzü geçmişin yetersizliklerine geriletme tavrı farklı şeylerdir. Ortaçağ tecrübesinden ders çıkartarak devrimci bir yaklaşım sergilemek tabiî ki yıkıcılıktır. Ama zorunlu yıkıcılıktır bu. Ortaçağ’ın tutuculuğuna öykünmek veya körü körüne hayranlık beslemek ise sanatı gerileten yıkıcılıktır. Zorunlu değil de basiretsiz yıkıcılıktır. Bütün sanat dalları içinde roman sanatı en fazla devrimci olan sanat dalıdır dersek pek fazla abartmış olmayız. Bununla birlikte her sanat dalında devrimci veya yıkıcı öz muhakkak vardır. Fakat bu demek değildir ki sanat büsbütün günahkârlıktır. Kastettiğimiz şey yaratıcı yıkımdır. Mekanizme, durağanlığa, otomatizme direniştir. İlk sanat objesinin yasak meyve olmadığını söyleyebilir miyiz? Günah ve sanat daima birliktedir. Sanatçının ilham perilerinden biridir iblis. İçimizdeki karanlık labirentler sanatın iki rahminden biridir. Diğer rahim dişildir, içimizdeki tanrıçanın rahmidir dememiz gerekiyor, çünkü sanat doğurgandır. Bir misal olarak, Ruh Adam romanının ilham kaynağı Nihal Atsız’ın hayatında yer etmiş liseli bir kız olsa bile bu romanın rahmi Umay Ana’ya tekabül eden Prenses Leylâ’dır.