Allah resûlü Mîrac’a Kudüs’ten yükseldi.
O gece orada olmak ve onu Romalıların yıktığı Süleyman Mâbedi kalıntısı taş yığınlarının arasında beklemek isterdim.
O geldiğinde kim bilir belki de ortalığı bir gül kokusu sarardı.
Başım öne düşer ve şafağa dek öylece kalırdı.
Bazen insanın anlatmaya gücü yetmez.
Hikâyenin ağırlığı karşısında ezilir ve susar.
Belki şiire sığınır ve birkaç satır yazıp “Oradaydım” demek isterdim…
***
Mîrac’tan 16 yıl sonrası.
Masanın üzerinde, “Malınız, canınız, nâmusunuz, inancınız, ibadethâneleriniz ve yaşam biçiminiz garantide” diye yazan bir kâğıt vardı.
Bir el uzandı ve kâğıdı imzaladı.
Kudüs teslim olmuştu.
Taahhüt sâhibi Halife Ömer bin Hattab’ın Kudüs’e ilk gelişi.
Uzun çöl yolunda o ve kölesi deveye sırayla binmekteler.
Kudüs’e geldiklerinde, karşılama heyetinin yanına vardıklarında;
Halife Ömer devenin önünde yürümekte, köle ise devenin üstünde…
Sıra kendinde olduğu için devenin üstünde olan kölenin yüzündeki ifâdeyi görmek ve fotoğraflamak isterdim.
“Ben köleyim, Ömer o” diye haykırmak istemiştir. Utanmış ama gururlu…
Tarih hep yöneticiyi, sâhibi, üstünü, varlıklıyı anlatır.
Köleye yönelmekle bu alışkanlığa itiraz etmiş olurdum.
Halife Ömer görseydi eğer bunu, bana gülümserdi herhâlde.
***
Afşin; Kudüs’teki ilk Türk yönetici olduğunda tarih 800’ü henüz geçmişti.
Malazgirt’ten 50 yıl önce Kudüs’ü Suriye Selçuklu Melikliği’nin başkenti yapmak isteyen Emir Atsız bir mektup yazdı ve Kudüs vâlisine “Bu kutsal şehirde kan dökmek istemiyorum. Şehri teslim et” dedi.
Şehirdeki Fatımî vâlisi “Ben de senin gibi bir Türk’üm…” diye başlayan bir cevabî mektubu yazdırırken kâğıdın üzerinde ilerleyen kalemin ucunu ve geride bıraktığı mürekkebin kurumasını görüntülemek isterdim.
Haçlı işgalinden önceki 200 yıllık dönem boyunca Kudüs’te görev yapmış yöneticilerin çoğu Türk idi.
***
Müslümanlar Kudüs’e kan dökmeden girmişti.
Ama Haçlıların 1099’da kente girişleri hiçte öyle olmadı. Kadınlar, çocuklar dâhil 70.000 ölü.
Müslümanlar, Yahudîler ve hatta yerli Hristiyanlar bile kılıçtan geçirildi.
O günkü dehşeti yaşamış sokaklardan birini yeni baştan kursak ve heykellerle donatsak,
sürüklenerek götürülmekte olan kadınlar yontsak taşın birinden.
Sonra ağlayarak kaçışan yalın ayak çocuklar.
Zırhlarını giyinmiş kibirli şövalyeler,
bir kenarda ise yere düşmüş, üzerinde ağlamaklı İsa resmi olan bir kolye,
Ve taşta oyuklar yontsak kanla dolu…
TAM METİNDİR