0,00 TRY

Sepetinizde ürün yok!

Gelecek İçin Geçmişi Biçimlendirme: Ermeni Soykırımı İddiaları

Türk bilgini İhsan Fazlıoğlu, “İslâm Âlemi Önce Geçmişini/Kendini Bulmalıdır” adlı makalesine Sırpların “Mutlak kesin olan tek şey gelecektir, çünkü geçmiş durmaksızın değişir” atasözü ile başlar ve yazının devamında “sefirod” sözcüğünü tanımlar. Buna göre sefirod, bir tür Tevrat yorumcusu olan Kabalacılar tarafından belirli bir amaca göre tarihi değiştirmek anlamında kullanılır ve Yahudiler’in yeryüzü cenneti inşa etmek için geliştirdikleri bir düşünme ve eyleme tarzını ifâde eder. Fazlıoğlu’nun bir başka yazısındaki “Bir milletin tarihine ilişkin kavram-çanağını nasıl tanımlarsanız o milletin geleceğine istediğiniz gibi yön verebilirsiniz” önermesini de tartışmanın dahiline alarak, Kıbrıslı Türk psikanalist Vamık Volkan’ın “seçilmiş travma” kavramına kısaca değinelim. Volkan bu kavramı, bir grubun atalarının başına gelen felâketin, toplumsal bellekteki yerini tanımlamak için kullanır ve basitçe bir anımsamadan farklı olarak, söz konusu olayın zihinsel temsilinin, grup üyelerinin tamamı tarafından paylaşıldığını ileri sürer. Seçilmiş travmanın içeriğinde gerçekçi bilgi, kurgulanmış fanteziler, yoğun duygulanım ve kabul edilemez düşüncelere karşı geliştirilmiş savunmalar bir arada yer almaktadır. Bilinçdışı bir süreci tarif eden bu kavramın işlevi, ataların yaşadığı travmaya ilişkin anıların, nesiller arasında aktarılması, böylelikle aidiyet duygusu ve ortak acının toplumsal bellekteki paylaşımı üzerinden büyük bir grup kimliğinin oluşturmasıdır.

Aksi iddia edilemeyecek kesinlikteki soykırım gerçeklerine âit anılar (Örneğin çok yakın tarihte Avrupa’da Çetnikler’in, Müslüman Boşnaklar’ı sistematik bir şekilde imha edip, toplu mezarlara gömmesi veya II. Dünya Savaşı sırasında Hitler yönetiminin Yahudiler’i ölüm kamplarına göndermesi gibi) yukarıdaki tanıma göre, önce olayı deneyimleyen nesilden, sonraki nesle sözel olarak aktarılır, ardından olaya dair zihinsel temsiller grubun her üyesinde aşağı yukarı aynı şekilde oluşur, bu paylaşılan “aynılık” kendiliğinden ve kaçınılmaz olarak bir grup aidiyetine yol açar ve “düşman öteki” üzerinden “ben” tanımını mümkün kılar. Travmanın, özünde ruhu (psişe) yaralayan bir psikiyatrik bozukluk olduğu gerçeği de göz önünde bulundurulduğunda, bu “ben ve öteki” ayrımının başat olduğu travma mağduru zihinde, sağaltım gerektiren bir zedelenme olduğu önemli bir noktadır. Bireysel yaşantılarda, ruh sağlığı profesyonelleri tarafından müdahale edilen travmaya ilişkin bozukluklar, toplumsal ölçek söz konusu olduğunda tekraren anlatma, sonraki nesillere aktarma, unutmamak için çaba harcama, mimarî anıtlar dikme ve işlemden geçirmenin belki de en sağlıklı yolu olan acıyı sanatla ifâde etme ve böylece belleği taze tutma gibi usûllerle, sağduyusal olarak toplu hâlde “yaraları sarma” gayretleriyle onarılmaktadır.

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz