
Bir Saniye Bir Seniyye
Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçen memleketimin serin yaz gecelerinden biriydi. Nereden bilirdim üstüme aldığım ceketin içerisinde iklimsel koşullardan bağımsız terler dökeceğimi. Yağmur yağsa, ıslansam anlardım. Güneş sıyırsa gecenin perdesini terlerdim. Üstünde durduğum kaldırım beni taşısa bile ben bu caddenin altında ezilirdim. 16 Eylül 1961’de son nefesini verirken Hasan Polatkan, yirmi dokuz yıl sonra aynı gün doğmuşum, bilseydi otuz yaşıma gireceğim yılın temmuz akşamı adının verildiği bir caddede şu hâlde kalacağımı, sehpanın ayaklarının altından kaymaması için ikinci bir planı olurdu şüphesiz.
Bir sesin beynimde oluşturduğu şarapnel etkisi, tüm algılarımı değiştiriyordu. Arkamı dönmem ile gen haritam yeniden çiziliyordu. Kestane tezgâhının şuh tıngırtısıyla ayılabilirdim ancak. Ancak yüzüme düşen közün kıvılcımı saklayabilirdi beni bıçak yaralarından. Yâni bir usturayla ortadan yarılıyordu hislerimi oluşturan sarmal merdivenlerim. Bir bir sarılırken birbirine yeniden genlerim, ben tüm duyu organlarımın onunla bulanmış olmasını diliyordum.