Küresel tekelci kapitalizmin her şey gibi insanı ve insanlığı da tükettiği bir çağda yaşıyoruz. Kişi bilinçten uzaklaştırılarak bilinçli eylemde (praksis) bulunmasının önüne geçilmekte. Kitleleri bilinçten uzaklaştırarak yığınsal kütleler yaratılmaktadır. Tüketim çılgınlığı ise bir kültür olarak hayatımızın her alanına egemen kılınmaktadır.
Egemen tüketim çılgınlığı, psiko-patolojik bir hâl alarak yaşamımızdaki ruhsal sakatlıkların ana kaynağı olmuştur. Böylesi nevrotik durum sonucunda tutkular kişiliğimizden ayrılarak başat bir güç olmaktadır. Artık insan iradesi tarafından değil irade zannettiği tutkuları tarafından yönetilmektedir. Böylece kişi başta kendine sonra da içinde var olduğu topluma yabancılaşmaktadır.
Yabancılaşmış bir hayatta ise bilinçli eylemlerimiz dışında belirlenmiş-kurgulanmış etten kemikten oluşan birer tüketim robotları hâline geliyoruz.