FK: Malûm, bir şairin niyetini bilince, şiirlerinden alınan haz artıyor. Buradan başlayalım istersen, yâni poetikandan. Zihninde şiire, şiir yazmaya dair belirgin tanımlar, açıklamalar var mı?
MBD: Necip Fazıl poetikasını tarif ettiği bir metinde der ki, arı da bal yapar fakat balı izah edemez. İnsanı arıdan/hayvandan ayıran, yaptığı işe dair bir tarifinin, soyutlamasının olmasıdır. “Homo sapiens sapiens” değil miyiz? “Düşündüğünün üzerine düşünebilen insan”…
Şiir her şeyden evvel sıradanlıktan kurtulmak benim gözümde. Nihilistik buhranlarımın içinde, her şeyin anlamsızlığını ve geçiciliğini görüp, yine -son tahlilde- anlamsız ve geçici haykırışlarla insanlara haber vermek. Mehmet Kemal, “şairler ümmeti az peygamberlerdir” diyor, bunun gibi bir şey; ama müjde veren değil, kötü haberler getiren birer peygamberiz. Fakat kötü haberi, bir pes edişi salık vermek, direnç kırmak için değil, her şeye rağmen çırpınalım, hiç değilse -belki cesaretsizliğimizden- süre giden -ya da sünüp giden- şu hayatta mümkün olduğunca ses çıkaralım diyen bir peygamberlik bu. Yaşamak sekerat debelenmesinden ibâret, şairin dediği gibi, “ışığın ölümüne öfke kusmak” da, şiir. Haşim’in dediği gibi, “bu sönen, gölgelenen dünyada” bize kalan tek teselli, şiirin, gerçek ya da tasarlanmış kesitleri gündeme getirip, tahatturu hem şairin, hem şiir okuyanın zihninde canlandırmasıdır.
Bunun yanında şiirin biçimsel özellikleri de var tabiî, biraz önce bahsini ettiğim fikir, bu yönüyle sanatın bu alt dalını diğerlerinden ayırmaz, pekâlâ aynını heykeltıraşlık için de diyebilirdik. Bu zaviyeden, şiir benim için bir zekâ ve kültür işi: Kesitleri, imgeleri, sahneleri, bütün diğer sanatlardan ayrışan “şiir âhengi” (asla müzik değil, şiire has bambaşka bir âhenk) ile, söz sanatları, vezin, kafiye örüntüsü gibi yetenek “şov”ları ile aktarmak, malûmatfüruşlukla süslemek. Dilde ustalık, örüntüde, kurguda ustalık; ham fikri bu ince işçilikle örerek sanat eserine dönüştürüp, “kötü haberlerim var” diyerek insanlara arz etmek, benim gözümde şiir.
FK: Bir de şiirlerini nasıl yazdığını merak etmekteyim doğrusu; çünkü velud bir şairsin. Albatros’ta yer almayan şiirlerin de var. Necatigil’in deyişiyle, “şiir kontrol hapı” kullanmayı düşündüğün oluyor mu hiç?
MBD: Hiç “oturup şiir yazayım” demedim, diyemem, ama dediğim zaman asla yazamadım. Şiir kendiliğinden gelir, bir sahne, bir tablo, bir bakış, bir söz… Örneğin “ırk gibi olalım” diyen sevgiliye, “Din desem, dinini terk eder insan / Seni terk edemem, ırkım gibisin” mısraları kendiliğinden gelir. “Bizde bir inanış var, insan ölmeden evvel son ânında, en sevdiği insanı en güzel hâliyle görürmüş” diye anlatan yabancıya, “Kulak ver uzak kuzeyden bize akseden sese / Âhengine kapılarak bu simsiyah elbise / Raks etmeli coşkusuyla hiçliğe kabulümün” dizeleri de kendiliğinden gelmişti, örneğin. Bu son şiir, Albatros’a almadıklarımdan.
[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]