“Hakikati biz üretiyoruz. Başkası değil.
Bizim üretemediğimiz bir hakikat yok.”1
William S. Burroughs – Son Sözler.
POSTMODERNİZM. Bir önceki notu kayda değer, dahası ilk bakışta tartışmasız gibi de görünen bir yargıyı karman çorman gündemime alarak sonlandırmıştım. Hakikat-Sonrası adlı eleştirel kitabında şöyle bir baba-oğul (öncel-ardıl) ilişkisi kurduğuna işaret etmiştim, Lee McIntyre’in: “…postmodernizm hakikat-sonrasının atasıdır.”: Bu yargıya dönük düşüncemi üç parça hâlinde açıklamak istiyorum. Öncelikle McIntyre gibi postmodernizm eleştiricilerine yönelik karşı eleştirimi özetlemeliyim. Sonra da özetimi örneklendirip aklımda çivili sorularla karşı akına geçmeliyim. Postmodernizm ile hakikat-sonrası arasındaki ince ayrım fark edilsin, önemsensin istiyorum: Amacım bu. Bilindiği üzere Oxford Sözlükleri 2016’da ‘yılın sözcüğü’ seçtiği ‘hakikat-sonrası’nı (post-truth) şu anlamla sınırlandırıyor: “Nesnel olguların, kamuoyu oluşturmada, duygulardan ve kişisel inançlardan daha az etkili olması durumu”: Bu durumun postmodern değil alışıldık modern durumdan, postmodern kuşkuculuktan, inançsızlıktan değil bilindik modern kesin-inançlılıktan kaynaklandığı kanısındayım. Kurgular, yalanlar söz gelimi şişirme haberler bir kesin-inancı ve o inanca -hakikate- dayalı bir siyasal iktidarı çevreleyerek korur, güçlendirir, yeniden üretir çünkü. Tıpkı, modern zamanların bütüncül (tekçi) rejimlerinde pek çok kez görüldüğü gibi. Totaliter-kafa moderndir, postmodern değil.
Karşı Eleştiri