Ortadoğu’da “mit” ve “gerçek” birbirine karışmıştır. Kimi zaman bir efsâne, resmî bir tarih belgesinden çok daha aydınlatıcı olabilir. Ve söz konusu olan “köklere” inmekse, hiçbir şey bir mitten daha güçlü değildir…
Zeytin ağacının kökleri de yine böyle bir söylencenin içinde gizli… Cennetten kovulan Âdem, 930 yaşına geldiğinde öleceğini anlar ve Tanrı’ya yakarır. İnsanın affedilmesini isteyen Âdem, oğlu Şit’i cennet bahçesine gönderir. Cennetin bekçisi olan melek, Şit’i bahçede karşılar ve ona Kutsal Bilgi Ağacı’ndan üç tohum verir. Melek, Şit’e şöyle der: “Âdem öldüğünde bu tohumları onun ağzına koy ve bedenini göm.” Yeryüzüne inen Şit, bu söze uyar; babasını tohumlarla birlikte Tabor Dağı eteklerine gömer. Âdem’in ağzında yeşeren üç tohum, Akdeniz’in üç ağacına dönüşür: Zeytin, Sedir ve Selvi…
Zeytin ağacına âit en eski fosiller, gerçekten de Akdeniz’de, Girit’in kuzeyindeki Santorini Adası’nda bulundu. Volkanik katmanlar arasından ele geçen zeytin yaprakları, yaklaşık 40 bin yıl öncesine tarihlendirildi. Çok daha eski örneklerin bulunduğunu söyleyen bazı uzmanlar, bu duruma karşı çıkıyor; ancak onlar da en eski fosiller için yine Akdeniz’i, İtalya Livorno’yu aday gösteriyor. “Mit ve gerçek” böylece bir kez daha zeytinde buluşuyor…
Âdem’in Işığı: Zeytin
Güney Mısır çöllerinde bulunan papirüsler “zeytin” hakkında çeşitli mitler anlatır. Gnostik İncillere âit IV. yüzyıldan kalma bu papirüsler “Dünya’nın kökeni” hakkında ilginç bir metin içeriyor. Bu metin, üç farklı ağaçtan bahseder. “Ebedî hayat ağacı” ilk ağaçtır; o güneş ışığı rengindedir, yaprakları selvi yaprağına, meyvesi beyaz üzüm salkımına benzer. “Kutsal bilgi ağacı” ikinci ağaçtır; o ay ışığı rengindedir, yaprakları incir yaprağına, meyvesi hurmaya benzer. Bu iki ağaç yan yanadır. Sonra Âdem’in ışığı altında “Zeytin ağacı” biter. Onun tarihi, insanoğlunun tarihiyle birdir. İnsanın günahlarını arındırmak için ortaya çıkmıştır. Zeytin, yeniden dirilişin ağacıdır; Âdem’in ışığıdır.
Zeytin aslında tüm Hristiyanlık tarihine damgasını vurmuştur. Yunanca “Khristos” sözü, genel anlamda “yağ”, özel anlamdaysa “yağ ile mesh edilmiş” demektir. Bu söz, zamanla Elçi İsa’nın bir sıfatı hâline geldi. Çünkü o, Tanrı tarafından seçilmiş, yağ ile kutsanmış kişiydi ve onun takipçilerine de tarihte ilk kez Antakya’da “Khristian” adı verildi.