Uzay… Bu kelime Mustafa Kemal Atatürk’ün ürettiği kelimelerden biri. Uzayıp giden, sürekli genişleyen sonsuzluk olgusunu özetleyen bir kelime. Ama uzay nitelendirmesi Ortaçağ medeniyeti olarak Selçuklulardan söz edecekken uygun düşmediği kanaati hâkimdir. Evren ya da gök bilim çalışmaları gibi tanımlar rahatsız etmez iken “uzay” kelimesinin kullanımına karşı mesafeli oluşun psikolojik alt yapısı olduğu kanaatindeyim. Ortaçağ Türk medeniyetleri hele Selçuklu ise söz konusu olduğunda dünyanın yuvarlaklığı, güneş sistemindeki gezegenler ve belli başlı yıldızlar dışında kozmos ile ilgili en incelikli ve derinlikli bilgilere yâni günümüz uzay çalışmasına denk bilgiye sahip olabilecekleri fikrini kabullenmekte zorlanıyoruz. Görünüşte Selçukluların bu tür araştırmalarından övgü ile bahsediyoruz. Ama görünüşte. Bilinçaltımız ki artık literatürde bilinç dışı deniyor bunu kabullenmekte zorlanıyor: “Göçebe Selçuklu nasıl olur da uzay ile ilgili araştırma yapar”. Farkında olmadan bu yargıya öyle sıkı sarılmışız ki gerçek Selçuklu’yu görmekte zorlanıyoruz. Ve bu açıdan Caca Bey Medresesi çok iyi bir örnek.
Kırşehir şehir merkezinde Nureddin Cibril Bin Caca Bey tarafından Cacabey olarak anılan medresenin kitabesi H.671/ M.1272-1273 tarihlidir. Ortaçağ Selçuklu medreselerindeki eğitimin günümüzde yükseköğrenime denk geldiğini hatırlatmakta fayda var. Zamanında bu medresede uzay bilimleri üzerine araştırma yapılmakta idi. Aslında, Cacabey Medresesi’nin vakfiyesinde medresede tür bir eğitim verildiği açıkça yazmaz. Ancak mimari detaylar burasının uzay bilimleri konusunda eğitim verilen bir yer olduğunu haykırmaktadır.