Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey, tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. İnsan, bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla tüketmek birey için bir zorunluluğa dönüşür. İnsani ilişkiler, yerini maddelerle ilişkiye bırakır. Artık geçerli ahlâk, tüketim etkinliğinin ta kendisidir.
Jean Baudrillard
Neleri tüketmiyoruz ki şu fani dünyada? En çok da hayatlarımızı tüketiyoruz sanırım… Peki nasıl?
Baudrillard’ın “Tüketim Toplumu” kitabını, başımı emme basma tulumba misali sallayarak bir solukta okudum. Zira kitap, havsalamdaki birçok düşünceyi perçinlerken, zihnimdeki yapı taşlarına yeni yeni bir sürü tuğla eklememe vesile oldu. İnsanların, geçmiş zamanlarda olduğu gibi insanlarla değil de nesnelerle kuşatıldığını yeniden kanıksadım. Sayfaların derinliğinde, bir kez daha gündelik, sıradan alışverişlerimizin bile boyut değiştirdiğine tanıklık ettim.
Nesneler çağını yaşıyoruz diyordu ünlü sosyolog. Küçük çocuğun, kurtlarla yaşaya yaşaya kurda dönüşmesinde olduğu gibi demek ki biz de yavaş yavaş işlevselleşiyoruz, diyordu. Yâni nesnelerin ritmine ve onların hiç kesintisiz art arda gelişine göre yaşıyoruz.
Başta yaptığım alıntıda Baudrillard’ın ifâde ettiği gibi, gerçek ve sahte ihtiyaçlar arasında gidip geliyoruz. Eskisi işlevlerini sürdürdüğü için bir cep telefonuna ihtiyacımız olmasa bile, en yeni modele sahip olabilmek için tüm şartlarımızı zorluyoruz.
Neden peki? Bunun bize prestij kazandırdığını, toplum içinde farklı bir yere sahip olduğumuzu düşünerek egomuzu besliyor ve nesnelere tâbi dünyamızda mutlu oluyoruz çünkü. Karşımızda duran insanı, üzerindeki markalı kıyafeti, elindeki son model telefonuna göre kategorize ediyoruz. Zengin (VİP) mi, orta sınıf mı, yoksa gariban mı? Sahip olduğu şeyler üzerinden değerlendirerek hareket ediyoruz. Çünkü hiçbir zaman özle, içerikle ilgilenmiyoruz, sûrete takılıyoruz.