0,00 TRY

Sepetinizde ürün yok!

Sanat Eseri Yoluyla Kendimizi Aldatmak

Jean-Jacques Rousseau, bencillik üzerine bir değinisinde “Genel olarak ahlâksal yargı insanda doğuştandır, ama ancak öznenin kendisi işin içinde olmadığı zaman serbest biçimde uygulanabilir,” der. Bu ne demektir? Şu demektir ki, daima (hadi diyelim ki çoğu zaman) kendimiz haklıyızdır. Kâinatın merkezinde “ben” olarak kendimiz varızdır ve dünya bizim etrafımızda dönmektedir. Ego yaratıcıdır ama kibir yıkıcıdır. Medeniyetin temelinde nefs vardır. Ve fakat yaratıcı nefsimizin dizginlerini elimize alma zahmetine katlanmayı reddettiğimizde kibir harekete geçer. Biz umumiyetle kendi kibrimizin şuuruna varamıyoruz. Varamıyoruz çünkü varmak istemiyoruz. Ego insanı kamçılar, üretkenliğe sebebiyet verir. Oysaki süper-ego diyebileceğimiz kibirde hareketsizlik kol gezmektedir. Kibirli insan üretmez ve sâdece eleştirir. Friedrich Nietzsche “En fazla şikâyet edenler hiçbir şey yapmayanlardır,” demektedir. Egosunun dizginlerini anlamsızca salıvermiş olan kişi artık kendisinde bir tamlık veya olgunluk vehmeden kişidir. Bu kişi yeri geldiğinde tevazu sergilemesini bilir ama sahte bir tevazudur bu. Öyle ki, bu türden kişiler başkalarının kusurlarını eleştirmek konusunda neredeyse hiçbir ayrıntıyı içlerinde saklamazlar. Onlar açıktan açığa herkesin kusurlarını hem yüzlerine vururlar hem de arkalarından konuşurlar. İnsanlar arasında lâf taşıyanlar da genelde bu türden sahte tevazua sahip kibirli şahsiyetlerdir. Onlar, kendilerindeki kibri gizleyerek, başkalarını eleştirirken güya olumlu ve yapıcı bir amaçla eleştiri yaptıkları izlenimi uyandırmaya özen gösterirler. Kendileri iç dünyalarında mükemmelliğin sınırına dayanmışlardır ve kendileri dışındaki herkeste birtakım yanlışlıklar dolanıp durmaktadır. Ne var ki, herkeste kusur bulan bu kibir yüklü kişiler iki cinse ayrılırlar. Birinciler hiç sevilmez. İkincilerse yaşadıkları muhitte adam yerine kondukları içindir ki çok daha yıkıcıdırlar. Yıkıcıdırlar çünkü onların sözü dinlenir veya en azından göstermelik olarak onların sözlerine ve dayatmalarına itibar edilir.

“Hep ben haklıyımdır, diğerleri daima yanılmaktadır” tavrının bir diğer yansıması ise vicdanî sorumluluktan kaçış eğilimidir. Fakat bu eğilim kibirli olsun ya da olmasın herkese yaygındır. Edebiyat bilimcisi ve eleştirmen Tzvetan Todorov “Ya Sanat Ya Hayat” başlıklı deneme kitabında Rousseau’nun saptamalarından yola çıkarak şöyle demektedir: “Tiyatroya giderek erdemle dolmakta hiç zorluk çekmeyiz, ama bunun davranışlarımızın geri kalanı üzerinde hiçbir etkisi yoktur; tersine, bu deneyim diğerinden azat eder. O kurgulara gözyaşı akıtarak insanlığın hakkını lâyıkıyla vermiş olur, kendi insanlığımızı gösterme mecburiyetinden kurtuluruz.” Todorov yukarıdaki bu ifadelerini şöyle yalınlaştırıyor: “Tiyatro izleyicisi pekâlâ kendinden hoşnuttur; ödevini yapmış, kendi gönül yüceliğiyle ve yürekliliğiyle duygulanmıştır; gösteri bittikten sonra buna devam etme mecburiyetini sahnede oynayan oyuncu nasıl hissetmiyorsa o da hissetmez, zira o da kendi rolünü oynamıştır.”

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]
spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz