“Sonra halk Rus ise… ben Rus değil miyim yani?”1
- V. Bazarov – Babalar ve Oğullar
BANK. Bugün cumartesi. Geldi, geçiyor sonbahar; günbegün soğuyan hava sağaltıyor beni, ferahlatıyor, zihnimi açıyor. Evdeydim sabah, yağmur yağıyordu aheste beste. Erkenden kalkmış, mutfaktaki bir ayağı çukurda masaya kurulmuş, hava almak için araladığım perdesiz, camı kirli çatlak pencereden, oturduğum ihtiyar sitenin önünden geçen ıssız yola bakıyordum, boş boş. Yağmur durur durmaz, guruldayan karnımı iki büyük su bardağı soğuk sütle susturup uzun bir yürüyüşe çıktım, çoğu zamanki gibi aritmik adımlarla, şehrin ana atardamarı olan yol üstünde, plansızca. Eve dönerken yoruldum, mola verdim çevresi tenhâ, yıpranmış bir bankta. Sırt çantamdan dolmakalemimi ve not defterlerimden birini çıkarıp döndüm içime. İskender’i, Kâzım’ı değil, Emel’i düşünüyorum şu an, Emel Muallâk’ı, onun hamurundaki kadınları yâni, onda parça parça can bulan, yaşayan ölüleri: İsimler, yüzler, bedenler, biçemler, anılar – izler, öyküler – deneyimler, epikrizler (çıkış özetleri). Hepsini toplayınca, topluca gözden geçirince, ne çıkıyor ortaya, ya da ne kalıyor geriye – hangi ilişkisel nitelik ağır basıyor? Yanıt – bendeki yanıtı bu hayatî sorunun: Söz geçirme (yola getirme, ayar verme, egemenlik) istemi, savaşımı: Usanç verici, umut kırıcı, tiksindirici: Yalnızlığın albenisi tavan yapıyor, hâl böyleyken, böyle çarpışmalarla hıncahınç doluyken. Nietzsche’den bir aforizma, Emel’deki birikim, toplam (en büyük, göze çarpan öbek, ezici çoğunluk) için – İyinin ve Kötünün Ötesinde’den:2 “En ağır can sıkıntısı nasıl da uçuverir sonunda, bir erkek diz çökünce önünde!” Peki, İskender Şahbaz ile savaşımında, neyi yansıtacak, temsil edecek, neyin simgesi olacak Emel Muallâk?
Stratejik soru(n).