0,00 TRY

Sepetinizde ürün yok!

Ergenekon’daki Demirden Dağları Niçin Erittik

Bir kavim tahayyül edelim… Bu kavim çok eski çağlarda büyük bir düşman tarafından baskına uğruyor, soykırıma mâruz kalıyor ve tamamen yok ediliyor. İşbu kavimden sâdece tek bir oğlan sağ kalıyor, uçsuz bucaksız bozkırın bağrındaki korunaklı bir ormana sığınıyor. Bir dişi kurt zuhur ediyor, oğlan çocuğunu emziriyor, çocuk büyüdüğünde bu dişi kurt onun zevcesi oluyor. Soykırımla yok edilmiş olan bu kavim “kurt-oğlan çiftleşmesiyle” korunaklı ormanda yeniden türüyor, çoğalıyor ve akabinde demir dağlarla çevrili yurttan çıkarak bütün dünyaya tekrar yayılıyor.

Türklüğün kadim kültür kodlarını barındıran Bozkurt ve Ergenekon söylencelerinin kabataslak özeti böyledir. Öncelikle şunun farkında olmalıyız ki, bir kavmin büyük bir düşman tarafından tek bir baskınla yok edilebilmesi vahim bir çürümüşlüğe işarettir. Mitolojik anlatılar yalın değildirler, birtakım şifreleri bünyelerinde taşırlar. Kadim Türk kavmi tek baskınla yekten yok edilebiliyorsa orada birtakım zafiyetler ve helâk edilmeye sebebiyet verecek derecede vahim bir yozlaşma var demektir. Ergenekon öncesinde Türk kavmi (kutsal kitaplarda kıssaları anlatılan yoz kavimler gibi) helâk edilmeyi hak etmiş olsa gerektir. “Aklını kullanmayan toplumların üzerine pislik yağdırırız.” mealindeki ayet-i kerime malûmdur.

Arketipler ve semboller bağlamında ele alırsak, soykırımdan kurtulan oğlan çocuğu Türk kavminin yeni Âdem’idir. Dişi kurt ise yeni Havva’sıdır. Mitik tasavvura göre zaman düz bir çizgide ilerlemez. Sonsuz bir döngü söz konusudur. Kozmik evrenin yaratılışındaki ilksel olaylar sonsuz döngü içerisinde biteviye tekrarlanır. İlksel olaylarla birlikte ilksel kişiler de farklı zamanlarda ama benzer şekilde yeniden tecessüm ederler. Burada söz konusu olan şeyi reenkarnasyon ile karıştırmamak gerekiyor. Her erkek bir Âdem’dir ve her kadın da bir Havva’dır. İnsanlığın bu iki kaynağı birer arketip hâlinde zaman-dışıdırlar. Carl Gustav Jung’un ifâdesiyle söylersek, arketipler yok olmazlar. Evrendeki her olayın, her canlının ve her eşyanın birer arketipi muhakkak vardır. İşte bütün bu arketipler sonsuz döngü içinde tekrar tekrar vuku bulurlar ve tecessüm ederler. Eski zamanlarda Oğuz Kağan’ın, yeni zamanlarda ise Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk milletine başbuğ olmaları örneği sonsuz döngüyü izah etmek için yeterlidir. Atatürk nasıl ki buhranlı bir dönemde Türk milletinin başına bozkurt-başbuğ olarak geçtiyse ve Anadolu’yu bu millete yeniden yurt kıldıysa, soykırımdan sağ kurtulan oğlan çocuğu da buhranlı bir devirde korunaklı ormana ve dişi kurda sığınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde üç kıtaya yayılmış olan yeniçağ Türkleri ise peş peşe sökün eden bozgunlar neticesinde Anadolu’ya sığınmak durumunda kalmışlardır.

Dişi kurt, mitik evrendeki ana-tanrıça Umay Ana ile özdeştir. Korunaklı Ergenekon yurdu ise mitik evrenin (dolayısıyla Umay Ana’nın) rahmidir. Oğlan çocuğu doğaya sığınmıştır ki insanoğlunun biyolojik yaratılışı balçık dediğimiz tabiattır. Anne rahmi nasıl korunaklıysa Ergenekon da öylesine emin bir yerdir. Fizikî dünyamızda Ergenekon’u arayıp koordinatlarını kesinkes saptamaya heves edebiliriz. Ergenekon yurdunu bulduk da diyebiliriz. Ama bunlar hep spekülasyon olmanın ötesine geçemeyecektir. Gerçek Ergenekon yurdu mitik evrendedir. Sibirya Türklerinin tasavvuruna göre, bir insanın hastalanması yeraltı kötülüklerinin eseridir. Kötü ruhlar biz yaşayan insanların ruhlarını yeraltına çekerek yıpratır. Kam (şaman), hasta insanın ruhunu yeraltı dünyasından kurtararak göğe çıkartır, hastayı süt gölünde yıkar (yâni arındırmış ve tedavi etmiş olur). Hıristiyanlıktaki vaftizin arka planında bu inanç vardır. Hintlilerin kutsal Ganj nehrinde yıkanarak arınması da aynı tasavvurun uzantısıdır. Süt gölünden kasıt hem anne sütüdür hem de hayat veren kutsal sudur. Nitekim Dede Korkut “Tanrı dîdârın görmüş aziz su” demektedir. Önce su vardı. Kaostan kozmik düzene geçiş suyla mümkün olabilmiştir. Mitik evrendeki “yaratılış suyunu” ve “süt gölünü” ana-tanrıça Umay Ana’nın sütü olarak düşünebiliriz; aynı zamanda anne rahmindeki sıvıyı da temsil ediyor.

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]
spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz