İran’ı gezip görmek için çokça sebebim vardı fakat itiraf etmeliyim ki onca sebebin vadeye taşıyamadığı arzumu tahrik eden, vuslata çeviren, Ebu Dülef’in İran Seyahatnâmesi ve onun kıymetli mütercimi oldu. Türk tarihçiliğinin zirve isimlerinden Zeki Velidi Togan’ın, Meşhed şehrinde bulunan İmam Rıza Türbesi’ndeki kütüphanede keşfettiği eseri tercüme ve şerh ederek, Türkçemize kazandıran Serdar Gündoğdu hocamızla gıyabi tanışıklığımızı, size anlatmaya gayret edeceğim İran gezisi vâsıtası ile vicahiye çevirdik.
Malûmunuz, söylemek ve anlatmak hüneri, Bayatlara ata yadigârıdır. Bendeniz de Bayat neslindenim. Umarım ki, bir zerresi de bu fakire isabet etmiştir. Bu meyanda Dedem Korkut’tan destur alarak, Yüce Allah’ın güzel isimlerini ayrı ayrı anarak ve onun habibi iki cihan serveri Muhammed Yalavacı tebcil ederek söze başlarım;
2019 yılı Ağustos ayının 23. günü yolculuğumuza, dünyanın Pay-i taht’ı, Nedim’in “Bu şehr-i Sıtanbûl ki bî-misl ü bahâdır / Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedadır” dediği kutlu şehirden başladık. Aynı gün iyilik, yiğitlik, ululuk şehri Iğdır’a vasıl olduk. Havaalanından kent merkezine seyrederken, geçmiş olduğumuz ovanın mehabeti beni büyüledi. Geceyi bu mazbut Karakoyunlu şehrinde geçirdik ve ertesi sabah Doğubeyazıt’a hareket ettik. Yol boyu, Ağrı Dağı’nın ihtişamını seyrettim. Gürbulak sınır kapısına vardığımızda, olağan bir yaya gümrük geçişinin ardından, resmi adı İran İslam Cumhuriyeti olan ülkenin topraklarına, Bazergan’dan adım atmış oldum. Güneyinde Basra ve Umman Körfezleri, kuzeyinde ise Hazar Denizi ile çevrili, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Pakistan, Afganistan ve Türkmenistan ile kara sınırına, 1.648.195 km yüzölçümüne, 82 milyonluk nüfusa sahip, devasa bir ülkenin sınırları içerisindeydik.