Elif, dükkânın kapısından başını uzattığı vakit, yaşlı adam, alçacık taburesinde oturmuş, elindeki işle meşguldü. Haziran güneşini arkasında bırakan genç kız, ilk başta herşeyi kızılımsı bir karanlıktan ibaret kılan geçici körlüğün ardından, minik dükkânın loşluğuna çarçabuk alıştı, bu pek oyuncaklı mekânı merakla keşfe koyuldu. Bazıları antika sayılabilecek endaze, bileği taşı, yıllanmış kütük, muşta, irili ufaklı bir yığın alet, bir köşeye yığılmış tabaklı deriler… Kavaflar çarşısında tedavülden kalkmış ne kadar edevat varsa, hepsi buraya sığınmıştı sanki.
Siyah önlüklü yaşlı köşker, elindeki gül renkli deri parçasından başını kaldırıp, yakın gözlüklerinin üstünden, içeri gireni şöyle bir süzdü; hiçbir kelâm etmeksizin yeniden işine döndü. Kırmızı ipli çuvaldızı, deri parçasına muntazam geçirmeye devam etti.
İrili ufaklı birçok yemeni, raflarda, üst üste sıralanmışsa da, dükkânın asıl hazinesi, yüksekçe tavandaki çengellerden aşağı sarkıtılmış iplerde diziliydi. Küçük çocuklar için metelikler, daha büyük yaştakiler için hasbeler, vastaniler; yetişkinler için zegenderler muhtelif yüksekliklerde asılı vaziyette, müşterilerini bekliyordu. Daha büyük ayaklar için yapılmış gesler, uzgerler, uluayaklar ise kapladıkları hacim sebebiyle görüntüyü bozduklarından olsa gerek, ancak raflardaki yığın arasında yer bulabilmişlerdi. İlk bakışta gelişigüzel görünen bu pek kalabalık sergi, işin erbabı birinin hemen anlayabileceği biçimde, geleneksel dizim kuralına uygun yerleştirilmişti. Kadınların tercih ettiği gümüş tel ile yapılan eğri simliler, yeni gelinler için işlemeli ve mutlaka sarı, çocuklu kadınlar için ise genellikle kırmızı edikler en görünür yerdeydi; buna karşılık kıvrık burunlu uzun kulaklı halebîler, burnu sivriler yine raflarda, birbirlerine geçmiş vaziyette, kimbilir ne zamandan beri öylece sahiplerini bekliyordu. Hakiler, tabalar, siyahların yanı sıra morlar, yeşiller, kırmızıların oluşturduğu renk cümbüşü ile bir ayakkabıcı değil de sanki bir gezici tiyatronun, minicik bir karavana sığdırılması icap eden kostüm odasıydı burası.
Yemeni çeşidindeki bunca bolluğa rağmen çarşıdaki muadillerinden farklı olarak; yeni neslin taleplerine uygun üretilmiş sandalet, bot, terlik gibi çeşitlerden, numune için olsun, yoktu. Dükkânına gelen müşteriye umursamaz tavrına da bakılırsa, bu yaşlı köşker, dediğim dedik, eski kafalının biri olmalıydı.