[st_column2][/st_column2][st_column8]
İmzaların titrek hâli değildir,
içimde sevinci yitirilmiş
kan ve huzur yan yana
bayraklar alnındaki doğuş.
sarhoşluğun intikamı değildir,
zaferlerin gözbebeğini titreterek
yüreğin olanca sağlam vuruşu
ve sen yine öyle kal…
bir gün mutlaka uzağına düştüğün
kim bilir yıldız nerede!
nerede, rakamların üstünden
bir işlemle vardığın
aşk denilen o hayâl!…
resimlerde lekeli dokuzyüzdoksan yazı
ne kadar da neşeli,
oysa sakın unutma
bir kaşının ucundan diplomattır, korunur.
nasıl ki gül ve kandır en sevilesi renkler
veya umut veya gök hiçbir rumuza sığmaz
senin ismin de öyle
ve sen yine öyle kal…
doyumsuz bir sevmekle
ve hürriyetin keyfini duyarak
hangi kavgadır şimdi daha sıkı yumruklu.
kovuşturma bekleyen ihtilâl bültenleri
el yazma harflerin var
yine de günü anlatmak
üç beş satır şiire düşer belki
oysa bugün senin için sevgiliyi düşünmek
eski bir melodidir, açıkça belli
ve çoktan niyetlenmiş bir hedef gibi
usturalanmıştır.
varsın olsun
ve sen yine öyle kal…
şansız bir dünyada tek başınasın
bir çınaraltı var avuntuya denk.
yine de uluorta söyleme
ve aldırma
uyku gibi zahmetsiz bir tepedir geçtiğin
ki ardında kalarak ışıklı şehir
ölecek ve tekrar doğmayacaktır…
her doğuşa bir ölümle başlamak
ve her doğuşta
binlerce düş bulmak kirpiğine asılı.
ama sen sonbahar öfkeni kuşan
yeter ki sevdiğin belirli olsun
anlamlı olsun yorumsuzluğun
ve sen yine öyle kal…
[/st_column8][st_column2][/st_column2]